Herkesin herkesten ve herkesin her şeyden kolayca vezgeçtiği bir çağdan bahsediyoruz. Sadakatin zihnen tasarlanmış bir “vazgeçme” fikri olduğunun kabul edildiği bir çağ bu. Herkesin ve her şeyin “harcanabilir” olduğu zamanlar bunlar.
Sadakat keşke “inkâra dönüşmenin eşiğinde aşkın inkârı” olsaydı, ama sadece kişilerden vazgeçmiyoruz ki! Nesnelerden vazgeçiyoruz. Prensiplerden vazgeçiyoruz. Sözlerden… Kurallardan… İdeolojilerden… Doğadan… Hayallerden vazgeçiyoruz. Ve de markalardan…
Ancak vazgeçilmez olanlar da var. Doğum günü hamburgeri olanlar gibi! Peki, böylesi bir sadakat peşinde koşan “masum” marka yöneticisi ne yapar ki? Vazgeçmenin vazgeçilmez olduğu bu garip çağda, marka yönetiminin tüm prensipleri bu kitapta…